Kaymaklı Yeraltı Şehri
Nevşehir'e 20 km. mesafede bulunan Kaymaklı kasabasındadır. 8 katlı olup ilk katı erken dönem tarihlenmektedir. Roma ve Bizans dönemlerinde de diğer alanların oyularak genişletilmesi suretiyle yeraltı şehri haline dönüştürülmüştür. Bugün 4 katı ziyarete açıktır.
Tüf kayalara oyulmuş bu yeraltı şehri, bir kitlenin geçici olarak yaşayabilmesi için gerekli barınma şartlarına haizdir. Dar koridorlarla birbirlerine bağlanan oda ve salonlar, şarap depoları, su mahzenleri, mutfak ve erzak depoları, havalandırma bacaları, su kuyuları, kilise ve dışarıdan gelebilecek herhangi bir tehlikeyi önlemek için kapıyı içten kapatan büyük sürgü taşları vardır.
Uçhisar Kalesi
Uçhisar Kalesi, Kapadokya’nın zirve noktasıdır. Kapadokya’nın her yerinden görülen en büyük ve en güzel peri bacasıdır. Kalenin zirvesi Kapadokya’nın kuş bakışı görüleceği tek yerdir. Güvercinlik Vadisi’nden, Avanos’a doğru tüm vadiler, Ortahisar Kalesi, Göreme Beldesi, Göreme Açıkhava Müzesi, Kılıçlar Vadisi, Kızılçukur, Güllüdere, Çavuşin, Boztepe, Aktepe, Avanos, yani bütün Kapadokya ayağınızın altındadır.
Kalenin zirvesinde çok sayıda oyma küp, oyma mezar ve büyük sarnıç bulunmaktadır. Kaleden kuzeye doğru aşağılara bakınca Cevizli peribacalarını, batıda Nevşehir’i ve Oylu Dağı’nı, kalenin hemen önünde yeni Uçhisar’ı, güneybatıda uzaklarda Hasan Dağı zirvesini görebilirsiniz.
Uçhisar Kalesi, Erciyes ve Hasan Dağı’nın birlikte görülebileceği tek yerdir. Erciyes Dağı’nın yani Kapadokya Bölgesi’nin yaratıcısının en iyi görüldüğü yer yine Uçhisar Kalesi’dir.
Roma döneminden beri oyularak içine çok sayıda oda, ev, sığınak, depo, sarnıç, mezar, mahsen, yapılmış, Arap akınlarına karşı önemli bir savunma noktası olmuştur. Üzerinde saldırganlara karşı savunma amaçlı kullanılan büyük taş gülleler bulundurulmuştur. Hem bir gözetleme kalesi hem de savunma kalesi olarak kullanılan Uçhisar Kalesi, Selçuklu ve Beylikler döneminde de önemini korumuştur (12.-14. yy.).
Genellikle beyliklerin sınır bölgesi konumunda olan kale, Selçuklular’ın doğu sınırı, Kadı Burhanettin Beyliği’nin batı sınırı, Karamanoğulları’nın doğu sınırı halinde konumundan ötürü “Uçhisar” adıyla anılmaya başlamıştır. Bölgenin en yüksek noktalarına kurulmuş olan Başhisar (Ürgüp), Ortahisar ve Uçhisar Kaleleri Selçuklu Dönemi’nde Nevşehir’in üç önemli koruma noktasını oluşturuyordu. Bu dönemde bir “uç beyliği” konumundaki Uçhisar Kalesi’nin çevresinde yoğun bir nüfus yaşamaktaydı. Bu dönemlerde Kayseri Beyi’nin kardeşinin Uçhisar Beyi olduğu bilinmektedir. Osmanlı Beyliği’nin II. Beyazıt ile birlikte 1398 yılında bölgeye hakim olmasından sonra Uçhisar Kalesi’nin II. Beyazıt’a teslim olduğu bilinmektedir. 1530 yılında yapılan ilk nüfus sayımında Uçhisar’da yaklaşık 3000 kişinin yaşadığı tespit edilmiştir. 1960’lı yıllara kadar içinde ve etrafında yaşanmıştır.
Uçhisar Kalesi, birbirine bitişik iki sivri peribacasından oluşmaktadır. Halk arasında büyüğüne “Ağanın Kalesi”, küçüğüne “Çavuşun Kalesi” denilmektedir. Kale güneyden 50 metreyi, kuzeyden 100 metreyi aşan yapısıyla bir gökdeleni andırır.
Kalede günbatımını izlemek, tüm vadilerin aldığı kızıllığı, renk değişimlerini ve büründüğü atmosferi seyretmek insana ayrı bir keyif verir. Kapadokya’yı ziyarete gelen yerli yabancı tüm ziyaretçilerin Uçhisar Kalesi’ne çıkmadan yaptıkları Kapadokya Gezisi eksik sayılır.
Uçhisar’da konakladığınız kayadan oyma butik otel veya pansiyonunuzdan ya da Kesek Meydanı’na park ettiğiniz aracınızdan veya tur otobüsünüzden kaleye doğru yürürken kale yolu üzerindeki içinde yöresel halı-kilim ve hediyelik eşya satılan dükkanları, Şapkalı Kaleyi, Cevizli peribacalarını, eski Uçhisar evlerini seyrederek kale girişine varırsınız. Biletinizi aldıktan sonra kayadan oyma eski tandırevi, şirane, ahır gibi mekanlardan geçerek kalenin zirvesine ulaşacağınız merdivenlere gelirsiniz. Merdivenleri çıkarken manzaranın büyüsüne kapılmamak elde değildir.
Paşabağ
Avanos - Göreme yolundan Zelve istikametine döndükten bir süre sonra Zelve'ye varmadan hemen önce Paşabağ Vadisi'ne gelirsiniz. Kapadokya bölgesinde yol üzerlerinde nerede hediyelik eşyalar satan yerler veya parketmiş otobüsler görürseniz orada mutlaka ilginç birşeyler vardır. Paşabağ Vadisi de böyle biryerdir. Kapadokya bölgesinde benzersiz olan mantar formundaki enteresan Peribacalarının bulunduğu Paşabağ Vadisi aynı zamanda da Peribacası oluşumu ve gelişiminin de en iyi gözlenebildiği yerlerden birisidir. Ayrıca yürüyüş yolları da peribacalarının arasından geçtiği için burada yürüyüş yapmak da oldukça zevklidir.
Bu fotoğrafı Paşabağ'a gelmeden önce yol üzerinden çektim. Peribacalarını bir bütün olarak düşünüp boşlukları hayalinizde doldurursanız karşınıza dağ yamacı gibi bir şekil çıkar. Bu yamacın yıllar boyunca aşınması nedeniyle de gördüğünüz şekilller oluşur. Sol taraftaki peribacaları en yaşlıları, sağdakiler ise daha genç peribacalarıdır. Yıllar yıllar sonra soldakiler iyice aşınarak kaybolacak, sağdaki bitişik olanlar ise birbirlerinden ayrılıp soldakiler gibi tek tek peribacaları olacaklar. Bu peribacası şekillerinin oluşmasının en büyük nedeni siyah olarak görünen üst katmanın beyaz olarak görünen alt katmandan daha sert olmasıdır. Alt katman daha yumuşak olduğu için daha çok aşınır ve şapka şekli oluşur.
Vadinin hemen girişindeki park yerine aracımı park edip vadinin içine giriyorum. Vadiye giriş ve park yeri için ücret alınmıyor. Diğer vadilerden farklı olarak vadi içine gezinti için çok güzel yollar yapılmış.
Zelve Açık Hava Müzesi
Nevşehir ilinin Avanos ilçesine bağlı eski bir kaya yerleşimi olan Zelve Açık Hava Müzesi, Zelve Vadisi olarak geçen bölgede kurulu. 50-60 yıl öncesine kadar bu oyma kaya yapılarda yerel halk yaşamaya devam ediyormuş. Günümüzde ise buranın eski sakinleri müzenin girişinde Gözleme ve ayran satan yerleri işletiyorlar. Ayrıca, hediyelik eşyalarda almanız mümkün.
Zelve Vadisini ziyaret ederseniz esnafla sohbet etmeden ve halini hatırını sormadan ayrılmamanızı tavsiye ederiz.
Müzenin hemen girişinde ücretli bir otopark mevcut. Aracıyla gelenler aracını buraya bırakabilir. Gözlemecilerin önünde bir de çeşme var. Serinlemek ve su içmek isterseniz, ki vadiye girmeden önce yanınıza su almanızı tavsiye ederiz. Çünkü, inişli çıkışlı ve yorucu bir gezide, özellikle de sıcak günlerde o suyu arayabilirsiniz….
Zelve örenyerinde pek çok kaya kilisesi, yerleşim yeri ve hatta bir cami var. Bazı bölümler göçük tehlikesi nedeniyle ziyarete kapatılmış, dışardan bakmakla yetinmek gerekiyor.
Zelve Ören Yerinde bulunan bazı önemli yerler; Değirmen, Üzümlü ve Balıklı Kilise, Direkli Kilise, Kutsal Hac Kilisesi, Cami, Tünel ve Manastır.
Etrafta uçuşan kırlangıçlar ve doğal kaya oluşumları özellikle gün batımında farklı bir güzellik sunuyor.
Müzede müzekart geçerli. Ayrıca, girişteki vezneden açık hava müzesinin bir krokisini ücretsiz veriyorlar. Almayı unutmayın. Normal bilet ücreti ise 8 TL.
Zelve Açık Hava Müzesi nerede? Nevşehir, Avanos ilçesinin 5-6 km güneyinde.
Avanos Çömlek Yapımı
Nevşehir'in 18 km. kuzeyinde olan Avanos'un antik dönemdeki adı 'Vanessa'dır. Çok sayıda çanak çömlek atölyesi bulunan ilçede seramik yapım geleneği Hititlerden beri süregelmektedir. Kızılırmak'ın getirdiği kırmızı toprak ve milden elde edilen seramik çamuru, Avanoslu seramik sanatçılarının elinde şekil almaktadır.
Avanos'u (Vanessa) ikiye ayıran ve Anadolu'nun en uzun nehri olan Kızılırmak ve onun çevresi, çağlar boyunca çok sayıda olaylara sahne olmuştur. Lydia'lılarla Med'ler arasında beş yıl süren savaş Kızılırmak havzasında olmuş, her iki taraf bu savaştan oldukça büyük zarar görmüştür. Bu savaşın altıncı yılında bir çarpışma esnasında ve ortalığın çok karışmış bir anında güneş tutulması olduğunda her iki taraf tanrıları kızdırdıklarını düşünerek çarpışmayı keserler ve hemen bir barış sözleşmesi yaparlar. Kilikyalı Syennesis ve Babilli Labynetos'u kendilerine aracı seçerler. İki kral bir araya gelerek Lydia Kralı Alyattes, kızı Alyenis'i Med Kralı Kyaxares'in oğluna, Astyages'le evlendirir.
Gerçi bu dönemin önemli doğa filozofu Karialı Hexamyes'in oğlu Thales, M.Ö.28 Mayıs 585 tarihinde olagelen güneş tutulmasını önceden hesaplayarak haber vermişti. (Herodot I, 74)
Avanos yakınlarında, Kızılırmak'ın hemen kenarındaki bir Roma mezarlığında ele geçen mermerden lahit, Merkez Kapadokya Bölgesi'nde bugüne kadar ele geçen tek lahit olması açısından ilginçtir. Lahit, 1971 yılında tesadüfen ortaya çıkmış, semerdam biçimindeki kapağı kimliği tespit edilmeyen şahıslarca açılmış ve içindeki buluntular ne yazık ki çalınmıştır. Ceset üzerinde yapılan patolojik ve paleoantropolojik araştırmalar sonucunda lahitin, saçları kına ile boyanmış bir kadına ait olduğu anlaşılmıştır.
M.S.1. ve 2. yüzyıla tarihlenen lahit, 2.20m. uzunluğunda, 70cm., yüksekliğinde, 78cm. genişliğinde olup beyaz mermerden yapılmıştır. Kapağı semerdam biçiminde olan lahdin köşelerinde akroterler ve her iki tarafında da beşer arslan kafası yer alır. Lahdin iki uzun kenarı 'girland' adı verilen yapraklardan, çiçeklerden oluşan uzunca hevenk biçiminde kabartma olarak yapılmış bezemelerle süslüdür. Girlandlar her iki tarafta üçer adet olup aralarında yarım kabartma sütunlar yer almaktadır. İki dar yüzde girland içinde gorgo başı bulunmaktadır. Gorgo (Meduza), Yunan mitolojisinde saçları yılanlarla örülü, alınlarından yaban domuzu dişleri fışkıran, üç kız kardeşe verilen isimdir. Üç kız oldukları halde efsaneye adı karışan yalnız Meduza'dır. Mezarı soymak isteyenlere ve mezarıkötü ruhlara karşı koruyucu olması için yapılmıştır. Lahit, halen Nevşehir Müze Müdürlüğü'nde sergilenmektedir.
Lahit'in bulunduğu alanın bir Roma nekropolü olabileceği düşünülerek Nevşehir Müze Müdürlüğü'nce bu alanda arkeolojik kazılar yapılmış ancak büyük bir Bizans nekropolü açığa çıkarılmıştır.
Çok sayıda çanak çömlek atölyesi bulunan Avanos'ta seramik yapım geleneği Hititlerden beri süregelmektedir. Kızılırmak'ın getirdiği kırmızı toprak ve milden elde edilen seramik çamuru, Avanoslu seramik sanatçılarının ellerinde şekil almaktadır.
Avanos'ta 13. yüzyıl Selçuklu Dönemi'ne tarihlenen Saruhan Kervansarayı ve Alaaddin Camii bulunmaktadır.
Güray Müze
Avanos Hititlerden beri çömlekçiliğin yapıldığı bir kasaba olmasına rağmen hala bir çömlek ve seramik müzesi yoktu. Atölyemize gelen yerli ve yabancı müşterilerimizin bizlere sıkça sordukları “Atalarınızdan kalan çömlek ve seramikler yok mu? Onları görebilir miyiz” gibi soruların sonucunda bizler bunu bir sosyal sorumluluk olarak benimseyip müze yapma kararı aldık. Uzunca bir zamandan beri elimizdeki mevcut eserlere, Anadolu’nun değişik yerlerinde bulunmuş tarihi değere sahip çömlek ve seramikleri de alarak koleksiyonumuzu genişlettik. 2009’dan bu yana atölyemizin yan tarafında yine kayayı oyarak yerin 20 metre altında ve toplamda 1500 m2’den oluşan müzemizin inşaatını tamamladık. Kaya çerisine oyularak yapılması sebebiyle bölgemizde ve Ülkemizde bir ilk konumunda olan müzemiz, Nisan ayı itibariyle hizmete girmiş olup toplantı ve organizasyonlara da ev sahipliği yapmaktadır. Hedefimiz; Anadolu’da ilk çağdan günümüze çömlekçiliğin evrimini orijinal eserlerle göstermek ve gelecek nesillerimize güzel bir hediye bırakmaktır.
Müzemiz üç bölümden oluşmaktadır;
Birinci bölümde ilk çağdan 20.Yüzyıla kadar Anadolu ve Yakındoğu’da yapılmış olan çömlek ve seramiklerin orijinalleri sergilenmektedir.
İkinci bölümde ise son yüzyılda yaşamış ve hala yaşayan dünyaca ünlü imza sahibi seramik sanatçılarımızın ve eserleri sergilenmektedir.
Üçüncü bölüm ise resim, heykel, seramik, fotoğraf gibi güzel sanatların her alanındaki sanatçılarımızın eserlerini tanıtabilecekleri bir kültür merkezi olup; sergi salonu, kütüphane, kafe ve şömineli dinlenme salonundan oluşmaktadır.